Boya Sandığı (Öykü)
BOYA SANDIĞI (Öykü)
Hiç unutmam iki binli yıllardı. Konumuzla zerre alakası yok da, İki bin hâlâ keyifle içilebilen en önemli Allah’a secde etmeyen bitkiden yapılmış lanet olası bir içecekti. (Üstad’dan mülhem) bilen bilir.
Bir öğretmen arkadaşımla dağa gideceğiz, arabasının bagajına eşya koymak için bagajı açtık, bagajda itinayla yapılmış bir boya sandığı…
Ama ne sandık! Sanırım en pahalı malzemelerden imal edilmiş…
Sordum arkadaşa bu ne lan? Öğretmenliğin yanında ek iş olarak boyacılık mı yapacaksın…
Arkadaş utandı, yüzü kızardı. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla anlatmak istemiyor gibiydi ama açıklamak zorunda kaldı ısrarlı bakışlarıma dayanamayarak…
Şey… Dedi yutkundu.
Bu arada arkadaşımız hakkında birkaç fikir vermek istiyorum…
Bu arkadaşımızın kendi ifadesiyle alnı pek secde görmemiş tütün bitkisi gibi.
Dinle imanla pek alakası yok.
Benle nasıl alakası oldu onu da bilmiyorum, iyi çay içerdi ondan galiba.
Ramazanda okulda çay demlerdi ben sabah sabah demliğin kapağını açar içime çay çeker öyle başlardım güne.
Demliğin kapağını açınca çay da bozulur, bozulsun umurumda mı, biz çay içmiyorken çay mı içilir?
Hastayım ben oruç tutamıyorum derdi, biz de yerdik. Hasta olduğu halde doktorun yasak ettiği ne varsa yer içerdi…
İyi içerdi yani.
Açıkladı açıklayacak sandığın hikayesini…
Oğlanın okulunun önünde oğlanı beklerken dedi, boyacı bir çocuk var, ayakkabımı boyatayım dedim, bir baktım boya sandığı hurda!
Derme çatma, belli ki kendisi yapmış. Öyle itinayla ayakkabımı boyadı ki…
Hemen gittim marangoza boya sandığı yaptırdım, çocuğa da teslim edemedim arabanın arkasında o yüzden duruyor, dedi.
Adamdaki düşünceye bak, bizim aklımızdan geçene bak, oysa biz ne sandık?
O an düşündüm, kendimi de o arkadaşı da…
Ramazanda oruç yiyen o,
Çocuğa merhamet eden sandık yaptıran o!
Namaz kılmayan o,
Merhamet sahibi olan o!
Sakın aklınıza namaz kılmayan, oruç tutmayan birine güzelleme yaptığım gelmesin.
Hem namaz kılıp, hem oruç tutup, hem merhamet sahibi olamaz mıyız?
Birkaç gün önce namaz vakti dışında camiye uğradık, yaşlı emmiler toplanmış Kur’an okumaya, öğrenmeye çalışıyorlar…
Onlardaki o aşkı, şevki görünce gözlerim yaşardı, ne güzeldi yaptıkları…
”Sizin en hayırlınız Kuran’ı öğreten ve öğrenenlerinizdir.” hadisine uygun bir yaşam… Geç de olsa idrak edip Kuran’ı öğrenmek ne güzel…
Lâkin aklıma o an başka bir şey geldi.
Bu Hacı Emmiler Kur’an öğrenme dışında kalkıp kapı kapı dolaşıp çevresindeki yardıma muhtaç insanları tespit edip onların ihtiyacını giderecek çalışmalar yapsalar Kur’an öğrenme kadar sevap almazlar mıydı?
Öğrendikleri Kur’an’da Allah,
İnsanlara yardım edin, insanlara merhamet edin buyurmuyor muydu?
Bugün bir abimle sohbet ederken söylediği bir cümle kulaklarımda hâlâ yankılanıyor…
Keşke diyor, ”Ailelerimiz bizleri büyütürken, namaz dinin direği, oruç en önemli farzlardan biri, zekât da öyle derken, aynı zamanda, hayvan sevgisi de aşılasaydı, yoksula yardım etmenin çok daha büyük getirisinin olduğunu da öğretmiş olsaydı…”
Allah bizlere diyor fakir fukarayı gözetin diye, biz Allah’a havale ediyoruz…
Ahiretin kapısında boya sandığı yaptıranın durumu ile Ramazanda çay içmeyip demliğin kapağını açanın durumu nasıl olacak çok merak ediyorum…
İslam’ın beş şartını yerine getirelim, cennet bizim öyle mi? Hiç sanmıyorum…
M’S