DAİRE MÜDÜRLERİ TAŞRA MÜDÜRLERİNDEN RÜŞVET ALIR MI?


DAİRE MÜDÜRLERİ TAŞRA MÜDÜRLERİNDEN RÜŞVET ALIR MI?
Helal haram kavramının bilincinde olan bir insan varmış, hikaye bu ya?
Çalışmış, çabalamış, yapıp ettikleriyle göz doldurmuş, kimseye minnet etmeden yaşamış ve günün birinde buna;
Gel demişler, sen madem göz doldurdun al şu koltuğu da doldur.
Öyle ya, göz dolduran koltuk da doldurur.
Basamakları çıkarken adım adım çıkmış, öyle zıplayarak çıkanlardan değilmiş.
Hatta alnının terini silecek mendil bile bulamadığı olmuş kimi zaman.
Etrafındaki insanlara da telkinlerde bulunurmuş sürekli…
Aman ha! Hakkınız olmayan bir yere çıkmayın, düşerken fena olursunuz falan dermiş.
Kimsenin üzerine basmadan çıkın, üzerine bastıklarınızın ahı göğe çıkar gökten taş olarak o ah başınıza düşer falan dermiş.
Koltuğa oturunca gerçekten koltuğu doldurmuş. Yapıp ettikleriyle göz doldurmaya da devam etmiş.
Kendisinden hak etmediği bir şey isteyene, aman kul hakkı olur, ben yapamam dermiş.
Sanırım günün birinde, beni makam-mevkii veya para asla değiştirmez, gibi büyük laflar etmiş. Kimse duymamış bunu ama gidişat hep o lafı yemeye doğru evriliyormuş.
Biri;
“Allah insanı iddiasından vurur.” Demiş buna,
Bir başkası;
“Para veya makam insanı değiştirmez, içindekini dışarı çıkarır.” Demiş.
Dudak bükmüş hepsine…
Bu lafları size yedireceğim dercesine başlamış doldurduğu koltukta küçülmeye…
Öyle küçülmüş ki…
Günün birinde buna çalıştığı bakanlık taşra görevi vermiş.
Taşraya gidince malum, herkes el pençe divan durur başkentten gelenlere…
Ne de olsa altındaki koltuk büyük…
Taşraya gelince yukarıdan bakmaya başlamış taşradakilere…
Hatta boyu küçük olduğundan, malum koltukta küçülmeye başladığından, ayaklarının altına destek alarak bakmış yukarıdan altındakilere…
Alttakiler yani taşradakiler hiç şaşırmamış bu duruma, ne de olsa alışmışlar yukarıdan bakan küçüklere…
Etrafındakilere gene öyle laflar ediyormuş ki…
Sanırsınız cennete ilk o gidecek…
Kul hakkından tutun da, işi layıkıyla yapmamanın vereceği vicdan azabı falan…
Şaşırmışlar taşradakiler…
Yukarıdan bakan birinden böyle engin laflar duymak çelişki değil mi falan demişler…
Taşradaki işi bitmiş ve bunu ağırlayanlar, başkentten her gelene yüklü hediyeler verdikleri halde buna herhangi bir hediye vermemişler.
Sebebine gelince de;
Adam öyle laflar etti ki, şimdi biz buna hediye versek, rüşvet mi veriyorsunuz lan siz benim gibi helal haram kavramına riayet eden birine, der diye korkmuşlar.
Adam öyle bir İNSAN profili çizmiş ki…
Doğal olarak tırsmışlar taşradakiler.
Gel olmuş git olmuş…
O hediye vermeyen taşra yöneticisinin buna bir işi düşmüş, iki işi düşmüş, üç işi düşmüş, hepsini de geri çeviriyormuş…
Sanki babasının işi…
Bununla birlikte çalışan, oda komşusuna sormuş bizim taşradaki yönetici:
Bu adam bizim işleri niye savsaklıyor?
Nasrettin Hoca durur mu? Yapıştırmış cevabı:
“Parayı veren düdüğü çalar!”
Bizim saf taşra yöneticisi, aman efendim diye durumu anlatmaya çalışsa da Nasrettin Hoca:
Evladım, siz ağızdan çıkan sözlere ne bakarsınız, beden dili okuma yeteneğiniz yok mu?
Başkente gelip, herhangi bir koltuğa oturan asalak gibi yaşamaya başlar, içlerinde birkaç istisna var diye, hepsini ADAM mı sandınız?
Gel zaman git zaman bu olay her yerde duyulmuş.
Hikaye bu ya?
Bakan bir yetkili görevlendirmiş o günden sonra…
Taşraya göreve giden her üst düzey yetkilinin bagajı aranacak ve hediye alanlar görevden atılacak!
Artık bundan kelli, dergahta, divanda, başkentte, taşrada, kanepede, koltukta kimse kimseye hediye vermeyecek, kimse kimseden hediye almayacak…
Sonra makam aracından bir şarkı yükselmeye başlamış:
Yalanmış hepsi yalan
Hediye diye bir şey varmış
Hediye alanı görevden alma diye bir şey yokmuş…


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YouTube