BOZGUNCU YAZARLAR!
BOZGUNCU YAZARLAR!
Son aylarda yaklaşık bir yıldır özellikle muhafazakâr basında ciddi ayrışmalar görünüyor.
Önceleri birkaç soyut göndermeler yapılır, taraflar sükûnet ve suhulet içinde anlaşır ya da anlaştırılır kavga büyümeden söndürülürdü yangın.
Şimdi artık öyle değil. Herkes kılıcını çekmiş önüne kim gelirse saldırıyor.
Kaybedenler, daha ne kaybedeceğiz? Cesaretiyle, kazananlar da, zaten kazanmışız, kaybedenin, altta kalanın canı çıksın cesaretiyle saldırıyor birbirine…
Kaybeden ya da kazanan derken, siyasi anlamda değil…
Ne tarafta konuşlanırsa konuşlansın, kamuoyu önünde kaybeden ya da kazanandan söz ediyorum.
İçinden geçtiğimiz, moda deyimle, birlik ve beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz şu günlerde, gözümüzde büyüttüğümüz, bize kavga anında sükûnet öğütleyen abilerimiz, almış sazı eline, önüne gelene saydırıyor.
Taraf da bulmuyor değil.
Ne yani, liderler eleştiriden muaf mı tutulacak? Onların her yaptığı doğru mu? Onlar lâyüs’el mi? Falan diyorlar…
Bizim eleştiriye, doğru yol gösterene itirazımız elbette olmaz, olamaz.
Bizim derdimiz başka…
Ülkem dört bir yandan kuşatılmış, içerideki hainler dışarıdakilerden daha feci.
Kimin elinde hançer var belli değil, ne zaman sırtımıza saplayacaklar bilinmiyor. Ortalık fitne fesat kaynıyor.
- Dünya savaşı gayri resmi bir şekilde başlamış durumda…
Mahalle yanarken saçını tarayanların yaptığı gibi, dalgalarla boğuşan geminin güvertesinde insanlar birbirlerine diş biliyor.
Kaptana yol göstereni ara ki bulasın…
Bizim derviş kılıklı abilerimiz Pensilvanya ayısının söylemleriyle ortalığı karıştırma, suyu bulandırma, gemiyi batırma derdinde…
Yazılarına da bakınca, öyle içten, öyle şefkatli, öyle vahiy diliyle konuşuyorlar ki bunlar…
Aklımıza mızrağın ucuna Kur’an’dan ayet takıp savaşanlar geliyor…
İşin en kötüsü de, dostlarla mücadele etmekten düşmanla cenk etmeye vakit bulamıyoruz…
Kusura bakmayın efendiler!
Toptan Allah’ın ipine sarılıp Türkiye etrafında bir olacaksak olalım yoksa zihnimizde bozguncu olarak kalacaksınız…