KAF
 
BURNUM KAF DAĞINDA
Sayfalar dolusu yaşamak biriktirdim diyenlere aldırmadım, aldırmadım kendim deyince de kendime, bana yaşamak diye yutturdukları kuru bir gürültüden ibaretti, oysa ben de aynını yapmıştım herkese.
Şimdi kaybettiğim ne kadar kelime, cümle varsa hepsini bir bir topluyorum, başıma musallat edercesine.
Harcıyorum da üstelik hoyrat bir şekilde, yarın lazım olur mu? Saklayayım samanı gelir mi zamanı? Diye düşünmeden…
Bir kez olsun yarınımı düşünmeyen ben, korkak ve kaygılı bir acelecilikle savuruyorum, duygularımla paralel, sözlerimi de!
Sözlerimin incittiğine bakmayın siz, sizi incittiğine de bakmayın. Bana bakmayın siz. Herkes önüne baksın bundan sonra. Benim bakacak bir ufkum kalmayınca anladım, ben artık anlayabiliyorum damağımda kalan kekremsi tatları.
Söz ile mütevazılık, söz ile yardımseverlik, söz ile bilgelik taslayanlara nispet olsun diye, söz ile satıyorum kendimi. Benim neyim eksik?
Fazlam var eksiğim yok. Ben de seviyorum herkesi, ben de katlanıyorum insanlara, ben de dalıyorum kalabalıklara…
Siz inanmış gibi yapsanız ne olur ki? Neyiniz eksilir? Kandırılmış mı hissedersiniz kendinizi? Gözüme sokarcasına kandırırken, biraz da siz kandırılmış olsanız fena mı olur?
Geleceğe yönelik kaygılarım varsa, kim yaklaşırsa yaklaşsın şeffaf bir duvara, bir hava boşluğuna çarpıyorsa insanlar, bunda benim suçum ne?
Kadir kıymet bilmiyorsam, vefa bir semt adıysa, ben akla gelir gelmez insanların yüzünde acımtırak bir imgeleme oluşuyorsa, benim suçum ne?
Sanıyor musunuz ki siz, ben kendim ördüm o duvarları? Her gelen bir tuğla fırlattı kafama, kafamdan düşen tuğlalar dizildi etrafıma, desem? Kim inanır ki buna benden başka?
Ben sizleri hoş görürüm merak etmeyin, sizler beni hor gördüğünüz sürece!
Ben zaten kendime edilebilecek en büyük güzelliği etmişim, burnum Kaf Dağında, Anka Kuşunun kanadında hayallerim var benim.
Sizin, olmak için çabaladıklarınıza ben yaşayarak sahip olmuşum.
Açıp kapılarımı buyur ettiğim günden beri, har vurup harman savurmuşsunuz, yel eserken harmanı savurmuş olsaydınız bu bir yere kadar anlaşılırdı, su akarken doldurmuş olsaydınız kovanızı…
Şimdi elleriniz ve kovanız boş, geride bıraktığınız enkaza bakıp iç geçirmektense gidin başkalarının çeşmesinden doldurun kovanızı. Başkasının yelinde savurun harmanınızı.
Sözünü ettiğiniz onca güzel şeyleriniz, vaat ettiğiniz yani… Karşılık bulmaz bende. Bulur gibi yaptığıma aldırmayın.
Doğduğum günden beri gülemedimse, gülmek nedir bilemedimse, kendime gülmeyi yasak ettiğim için değildi.
Kapılarımı her gelene açan ellerimle yazıyorum bu satırları. Kapıları açan da ellerim, kapı açtığım için kendime sövgü cümleleri yazan da!
Ben Kaf Dağına gidiyorum, binip kanatlarına Anka Kuşunun…
Burnumun havada olması, havalarınızdan, havalanmalarınızdan…
Verdiğiniz tüm değerleri alıp benden, bir başkasına verin ve kaldırın onların da burnunu havaya, yapabiliyorsanız!
M’S


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir