AKILLANMIŞ ÇARESİZLİK


 

Sen umut dağıtıyordun, dağıtıyordun gördüm yollarda, kendini dağıtıyordun, dökmüşsün yüzünü bir köşede, kafanı dağıtıyordun…

 

Bir daire çizmişsin etrafına, bir duvar örmüşsün, kimseyi yaklaştırmıyorken kendine, duvarlardan öteye, ötelere bozduğun ezberleri dağıtıyordun.

Ayaklarının ucuna bakarak yürüyordun yollarda, kafanı kaldırsan, görmekten korktuğun gerçeklerle göz göze gelecektin, yüz yüze, nefes nefese. Kaldırmıyordun kafanı.

Çarpım tablosu ezberleyen çocuklar gibiydin, ezberledikçe unutuyordun dağıttığın umutların kendine bir faydasının olmayacağını.

Kimsenin kimseye bir faydası yok, umutsuzluğuna kapılıyordun, haklıydın da üstelik. En çok haklı olmak incitiyordu seni.

Her acı taptaze, törpü kabul etmiyordu, küllenmek nedir bilmeyen geçmişinle yüzleşiyordun, yüzde yüz çaresizliğinle.

Yalvarıp yakarmadan kabul olsun istiyorken dualarının, altında eziliyordun kendi ellerinle ördüğün duvarlarının.

Gelecek kaygısı ile edindiğin tembellik bir işe yaramıyordu, işe başlamıyordun, işlevsel hale getirmek için baş koymuyordun ideallerine!

Gözü kara bir serkeşlikti seninkisi, cesurca bir boş vermişlik. Kimsenin cesaret edemeyeceği kadar ağırdın, ağırdı adımların. Bir şeyler olsun istiyordun, hiç bilet almadan piyangonun sana çıkması için dualar ediyordun.

Hiçbir işe yaramayacağını biliyor ve gülümsüyordun, ayna hariç herkese!

Sana haksızlık edildiğini düşünürken, avunacak bir yol bulmuşken, başarısızlığına sebep ararken rahatlıyordun, işe yaramıyordu.

Yalnız kalıyordun! Hak ediyordun oysa.

Hiç utanmadan sıkılmadan haykırmak istiyordun yenilmişliği, utanıyordun, sıkılıyordun! Kendine yediremediğin kadar kimsesizdin, sana kucak açan kolların, yaklaşan ayak seslerinden ürküyordun. Ürkütmüştün kendini.

Avcısına yaklaşan bir ceylan tedirginliği ile yaklaşıyordun üstüne gelen korkuların kucağına. Öğütülmeye hazırdın dişlilerin arasında. Yenilmiştin. Yenilenmeyi göze alamayacak kadar cesurca basiretsizliklerinin dibinde debelenmeyi bile bırakarak.

Sırtını yasladığın her duvarın yıkılması bile seni fitilleyemiyordu, sinir uçların uyuşmuş, dağıttığın umutlar geri dönmüştü sana.

Her fırlattığın söz, ok gibi kendi bağrını deliyordu, dönüyordu sana geri.

Beklentisiz bir hayata açmış kollarını, aceleci bir tavırla tavır yapıyordun güya. Hayal kırıklıkların, kırık bir şekilde selam duruyordu önünde.

Akıllanmış bir çaresizlik, akıl erdiremiyordu yenilmişliğine.

Herkes adamlığını koyup önüne silik bir şekilde uzaklaşırken, ses edemiyordun, adamlığınız düşmüş diyemiyordun.

Adamlık neyine gerekti adam olmak istemeyenlerin?

Alıp denize attın, adamlıkları, umutları. Sana umutsuzluk kaldı. Yol kaldı.

{fcomment}

 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir