İnanmadın Yalanlarıma


Bir mağaranın duvarlarında unuttum yalanlarımı. Sen tüm gerçekleri boca ederken üstüme, ben yalanlarımla sindim mağaraların köşesine, nemden, rutubetten, çürümeye yüz tutmuş yalanlarımla.

Bir mağaranın duvarlarında unuttum yalanlarımı. Sen tüm gerçekleri boca ederken üstüme, ben yalanlarımla sindim mağaraların köşesine, nemden, rutubetten, çürümeye yüz tutmuş yalanlarımla.
Dağ başından haykırdım, sahteliklerimle, riyakârlıklarımla sana. Sen yel değmiş yaprak gibi savruluyorken görüldün en son. Dağ başından gelen sese, sahtedir diye kulak vermezken.
Böğürtlen çalılarının dikenleri battı gülüşlerime, aldı götürdü tüm heveslerimi battığı yerden. Eğilip kekik kokluyordum, düştüm. Gösterişli bir ayak kayması eşliğinde.
Senin gözün alçaklardaydı, dağın tepesine de yerin dibine de yoktu nazarın.
Saklıyordun tüm bakışlarını, bakmıyordun, bakamıyordun. Bir ateş olacaktı, bir kıvılcım, bir alev narası, ses ver dedim, kesildi sesin.
Çok gerçekçiydin, gerçeklere dalıp gidişlerin vardı. Ben tüm yalanları boca ederken üstüne, sen hala gerçeklerden dem vurup kaçıyordun.
İki iyilik bir arada olmaz, deyip kandırmak istiyordum, kandırılmak. Aldanmadın tüm yüceliğine dağların, yalanların.
Sana yalanlarla gidiyordum, yollarımı kesmeden önce gerçekçi haramiler, haram nedir bilmeyen…
Tek kelimelik cümlelerin vardı senin, tek hecelik kelimelerin. Sus payımı aldıkça coşuyordum, git payımı aldıkça koşuyordum.
Kaçıyordun, tek hecelik kelimelerle…
Kal payımı alıyordum. Kalıyordum. Kalmam gereken yerlerde. İkisi bir arada değildi, biliyordum, biliyordun, iyilikti bunlar, iyilik, güzellik!
Sende güzellikten eser yoktu, güzellik yoktu sende. Sen güzelliklerini unutturup gittiğinden beri, kalmıştı belleklerde, kazınmamıştı ama! Zayıf da değildi bellek oysa.
Hiç riske girmemiştin, risk nedir bilmezdin. Ayakların yere sağlam basardı yer bile dayanamaz kayarken, sen kaymazdın.
Biriktirdiğin ne varsa alıp gidiyordun. Gidiyordun şehirleri kucaklayıp, şehirleri barındırıp.
Sen tüm sahteliği şehirlere, gece yanan, gündüz kavrulan şehirlere yüklüyordun. Işıkları bir bir söner diye bekledin, karanlığı bekledin, karartmak istedin yalanlarımı.
Çareyi inanmakta buldun, gözlerine inandın önceleri, sözlerine ardından. Ardından koştun tüm hayallerinin, senden kaçar adım önde gidiyordu. Tek kendine inandın, kendi gerçeklerine.
Yük oldu dertlerin omzunda, güneş yakmasa daha da dayanacaktın belki, ağırlaşmasa yükün dayanacaktın.
Yağmur bekler gibi bekledin, yağmur yağmayacaktı oysa. İnanmasaydın kendine, ıslanacaktın belki de.
Tek kelimelik kocaman kocaman cümleler kurup, kendi ruhunda onulmaz yaralar açarken, sen de heves etmeye başladın dağlara, hayretler eşliğinde…

{fcomment}


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YouTube