Kanepeden koltuktan oturacak yer bulamamak


Son model arabanla dağlara gidemezsin dedi ustam. Ütülü pantolon mesela, tedirgin eder insanı…

Şairin de dediği gibi, daima tedbirli olmalısın, “ütülü bir pantolon kadar tedbirli…”

Ucu çok sivri kalemle keskin yazılar yazamazsın, kırılır endişesiyle, ki kırılır da zaten.

Yeni boyalı ayakkabıya mutlaka çamur sıçrar, boyalı ayakkabıyla rahatça dolaşamazsın sokaklarda ve önemli toplantılara gidecekken ayağına giydiğin ayakkabı kafanı meşgul eder.

Nazik cümlelerle konuşmaya başlarsanız, bir yerinde çuvallar rezil olursunuz. Kaba olun demiyorum. Kabalıkla samimiyet birbirinden oldukça farklı şeyler.

Diksiyonunuzu düzeltin, üslubunuza dikkat edin, toplum içinde alabildiğine etkileyici konuşun, bunlar önemli ve değerli maharetlerdir.

Kimi ortamlarda etrafınızdaki insanların gayri samimi nezaket özelliğini dikkate alarak olunması gerekenden daha fazla nazik davranır, nazik konuşmaya başlarsanız cümlelerde kelimelerin yerini değiştirir, olması gerekenden farklı bir şahsiyet çıkarırsınız ortaya.

Gevrek ağacın dalına meyve toplamaya çıkar gibi, daha tutunmaya başlamadan dalları meyveleriyle birlikte yere ağdırırsınız. Öte itseniz de kırılır beri çekseniz de kırılır.

Çabuk kırılan tabaklar, bardaklar, evlere alınan görüntüsü güzel ama kullanışlı olmayan eşyalar…

Ütülü pantolondan daha beter tedbirli olmamızı bekleyen sonradan görme eşyalar!

İnsansın! Özgürce yaşamak istiyorsun!

İnsan kendi özgürlüğünü kendisi satar, hem de üstüne para vererek.

Sırf heves uğruna, inat uğruna özgürlüğünü teslim edersin birkaç eşyaya.

Sonra salaş bir hayat özlemi çekerek Çingene ruhunla, dağlara vurursun kendini.

Dağlar bayırlar alabildiğine çeker seni.

Kural yok, üstüne oturmaya kıyamadığın eşyalar yok, nazik davranman gereken insanlar yok ne desem ne düşünür acaba diye sürekli seni tedirgin edecek, sürekli tedbirli davranman gereken bir kalabalık, nazik bir kabalık yok…

Şehre dönmek ne demek bilir misiniz?

Şehre dönmek, teşbihte hata olmaz, hayvanların ahıra dönmesi gibidir.

Alabildiğine yayılacağın meraların yarına kalmasıdır. Teslim olmaya giden köleler gibisindir…

Olmaz olsun böyle şehir diyorsun ama ses içinde kalıyor ve en acısı da olmazlar oluyor!

Yollarda, kaldırımlarda yürüyemiyorsun işgal edilmiş çünkü.

Ya dükkân sahibi kapatmış kaldırımı, masaları atıp kaldırımlara ya arabalar park edilmiş insanların yürümesi gereken alanlara.

Evlere girince kanepeler koltuklar işgal etmiş insanın yaşam alanını. Yemek masaları hakeza öyle, ayaklarını uzatarak oturacak alan bırakmamış sana eşyalar.

Kanepeden, koltuktan oturacak yer bulamıyorsun hem kendi evinde hem gittiğin evlerde.

Sınıf atlamış oluyorsun eşyaya boğarak evlerini.

Oturacak yer bırakmayınca atladığını sandığın sınıf, sadece misafire hoş görünmektir aslında.

Ayda yılda bir gelen misafir için bir ömür eşyalara mahkûm bir hayat yaşamakla bir insan neyi murat etmiş olabilir ki?

Gittiğin yerlerde yere oturmaya çalışırsan da ayıplarlar. Medeni olmamakla suçlarlar seni.

İlla onların kalıbına uyacaksın. Kalıplaşmış zihinlerde seyr-ü sefer edeceksin ama nafile.

Ne bilsinler, nereden bilsinler senin ruhunun salaş olduğunu,

Ve

O tür ortamlara girince

Yüzünde tarifsiz bir telaş olduğunu…

Mustafa Süs


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YouTube