Boşa giden paralar(Hikâye)


Boşa giden paralar (Hikâye)
Hiç unutmam bi fıkra okumuştum seksen 4 sene önce… Sonra karikatürünü neyin çizdiler.
Kayserili emmi ile hanımı çarşıya gezmeye çıkar ama emmimin surat iki karış, yüzü hiç gülmüyor.
Hanımı da bu durumdan rahatsız doğal olarak.
Suratı asık biriyle cennette bile huzursuz olur insan. Kendimden biliyorum.
O yüzden sabah kalkınca aynaya bakmadan başlarım hayata…
Pek olmaz da ola ki keyfim yerindeyse ve etrafımda suratı asık biri olursa ben de başlarım surat asmaya ki o da huzursuz olsun.
Neme lâzım?
Neyime lâzım bilmem de, emmimin eşi rahatsızlığını dile getirip der…
Mendebur herif, çarşıya çıkınca bir kere de yüzün gülsün, bir kere de huzur ver, bıktım senin şu hallerinden…
Emmim gayet sakin bir şekilde…
Hanım ben Kayseriliyim, kendimize ev alana kadar durum böyle, dışarı çıkınca verdiğim kira boşa gidiyor gibi hissediyorum azıcık da olsa beni anla, der.
Kadın da empati ne arar…
Hiç de hak vermez kocasına. Huzursuz bir hayat devam eder gider ‘güzel’ bir şekilde.
Konuyu nereye getireceğimi unuttuğumu düşünen varsa yanılıyor.
Bilen bilir ben çayı sıcak severim, biraz soğuk olsun çaya hemen doyarım.
O yüzden evde çay içerken çaydanlık hem yanımda olacak hem de sıcak olacak.
Eskiden üstüne namazlağa koyardım soğumasın diye ama o fakirlik döneminde kaldı.
Şimdi para var imkân var diyerek alettirikli ocak aldım. Şimdi dediğime bakmayın ocağı aldığımda daha İstanbul boğazında iki köprü vardı.
Alettirikli semaver çayı değil hemen yanlış anlaşılmasın hiç sevmem öyle.
Gittiğim misafirliklerde alettirikli çaydanlıktan çay veren olursa çok fazla içmiyorum. Israrla soran olursa itiraf ediyorum olmazsa hiç oralı olmuyorum.
Konuyu dağıtmadım biraz dilim çözüldü, subliminal mesaj vermekten yorulmuş bir şekilde devam edeyim hikayeye…
İki gün önce balkonda gayfelti yapıyorum, yanımdaki çaydanlıktan habersiz bir şekilde hareket ederken altı yanan çaydanlığın buharında kolumu yaktım.
Buzlu su falan derken acıyı dindirdik geçici olarak.
Son zamanlarda kılıç yarasına da, diken yarasına da hemen her şeye sürülen ölümden başka her şeye deva olan kantoron yağı sürdük.
Yara oldu kolumuz.
Şişmeye içine su toplamaya başladı.
Böğün de paraya kıydık havuza geldik zabanan…
Dile kolay altmış lira para verdik bir saatliğine.
Havuzda bi o tarafa bi bu tarafa yüzmeye çalışırken kolum birden plastik şeyler var onlara çarptı. Seksen 4 senedir yüzerim hiç öyle bir şey olmamıştı. Hem de tam yaranın olduğu yeri sıyırdı attı…
Ben her şeye rağmen verdiğim paranın hakkını alayım diyerek devam edecektim de…
Mikrop kapar diye korkuttular beni, çıkmak zorunda kaldım havuzdan.
Hâşâ huzurdan çekildim bir kenara…
Daha yarım saat olmamıştı havuza gireli.
Şimdi size bu satırları kalan otuz liranın acısıyla yazıyorum.
Boşa gitti cânım otuz lira…
Allah’tan iki dakka önce girmiştik de iki lirayı bari kurtardık…
Ne güzel Kayserili olmayan insanlara gıptayla bakıyorum, ne kirayı dert eden var dışarıda gezerken ne hesap neyin öderken salağa yatan var. Hem cömert hepsi hem huzurlu.
M’S


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir