Okumak haddini bilmektir had bildirmek değil III (Maarifin Sesi Nisan 2024)


Geçen haftadan devam:

Kitap okumakla övünen, okumayanları cahillikle suçlayan, son çıkan kitapları ilgiyle takip eden insanlar vardır. Yığınlarca da kitap okumuşlardır. Bunların çoğu seküler kesimden insanlardır.

Bunlara uzaktan gıptayla bakılır.

Ben bunların bir kısmına müsaade ederseniz tırnak içinde “kitap budalası” diyorum.

Okudukça kendi ideolojisinden başkasına hayat hakkı tanımayan, kendi yaşam tarzını başkasına dayatan tiplerdir bunlar.

Bir de bunlar sadece kendi ideolojisini destekleyen kitap okurlar.

Muhafazakârlar, seküler kesimin de kitaplarını okumakla övünüp kendilerine onların yanında konum elde etmek isterlerken onlar muhafazakârların hiçbir kitabını okumadıklarını özellikle belirtip sığ bir dünyada kendileri çalıp kendileri oynarlar.

Bunlara ülkemizde aydın derler.

Kendisini bile aydınlatmayı beceremeyen batı taklitçisi, maymundan daha beter bir aydın…

Bunların tuzu kurudur. Bunlar hizmet etsin etmesin ayırt etmeksizin kendi ideolojisine uygun partilere oy verirler.

Kim gelirse gelsin gemilerini rahatlıkla yürütürler. O açıdan ezilen halkı görmez ama halkçılık yaparlar. Çoğunluğu bir kez olsun delik ayakkabı giymemiştir bunların.

Bunların en güzel tarafı şudur:

Davalarına ölümüne sahip çıkarlar.

Muhafazakârlar gibi resmin bir bölümüne bakıp tamamını ıskalamazlar.

***

Konumuzun başlığında yalnızca okumak değil yazmak da vardı.

Eskiden yazarlar kitaplarını yazıp köşelerine çekilirler yakın çevresi hariç kimse onların karakterleri hakkında bilgi sahibi olmazlardı.

Şimdi öyle değil artık.

İsteyenler en değme yazarın bile hayatı hakkında fikir sahibi olabiliyor.

Yazarların hayatları, yaşantıları, davranışları hakkında fikir sahibi olduğumuz zaman ortaya acayip bir durum çıkıyor.

Onu yazdıklarıyla değerlendiriyoruz.

Aşırı derecede cimri bir yazarın cömertlikten bahsetmesi herkese tuhaf gelmez mi?

Kalemi eline alınca ayetlerle hadislerle dini bütün bir karakter ortaya koyup toplum içine çıkınca fitnenin fitilini ateşleyen insanlar mesela?

Yöneticilere israfın kötülüğünden söz ederken yazılarında, kendisi israfın dibine vurunca…

Okuyanın her bildiği ile amel etmesi pek mümkün olmaz. Bu anlaşılabilir bir durumdur.

Ama yazmak öyle değildir. Yazmak bilinçli bir eylemdir.

Yazarken insan düşüne düşüne yazar.

Ben yazıyorum bunu ama beni tanıyanlar benim böyle olmadığımı biliyorlar bu tuhaf kaçmaz mı? derler…

İnsanın yaşantısı dört dörtlük olmaz eyvallah.

İşte bu yüzden yazarken oldukça dikkatli olmalıdır insan. Eline kalem alma cüreti gösteren hepimiz için geçerlidir bu.

Ben mesela;

Ya yaşadıklarımı kâğıda dökmeye çalışıyorum ya da yazdıktan sonra yazdıklarımın peşinden gitmeye çalışıyorum.

Yazısında, sözünden, okuduğundan ayrı gitmeye başlayan insan bir yol ayrımında olduğunu bilmelidir. Yollar, ayrılınca makas gibi açılır… Makas açıldıkça mesafe de artar. Geri dönmesi de mümkün olmaz. Bambaşka bir kişiliğe bürünür insan.

Hem toplumda sıtarası kalmaz hem de kendisi vicdanen rahat edemez.

İçi boş bomba gibi olduğundan bu tür insanların yazdıklarının tesiri de olmaz.

Mustafa Süs


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir