YOLUN GÜCÜ (Öykü)


YOLUN GÜCÜ(Öykü)
Yağmur yağacak diye yola çıkılır mı Allah aşkına? Cümlesi serpildi arkasından, su yerine! Biliyordum, su da serpilse dönmeyecekti geriye!
Dilinde içini coşturan siyah benizli türküler vardı, adımlarında kör güveni, sağlam basıyordu yollara!
Yolları da sevmezdi aslında, hep gittiğinden değil! Daha çok patika severdi! Otların üstüne basa basa yürürdü. Elinde eğri büğrü bir değnek, dikkat etmezdi Yunus gibi, düz olsun falan…
Kaygılı bir şekilde çözülmüş dizlerinin bağı, bağıra çağıra koyulmuş yola, dingin yağmur sesleri eşliğinde eriyip gidiyordu.
Safların dağınık, cümlelerin düzenli, sözlerin ahenkli olduğu bir şehir ve o şehrin barındırdığı insanların esefle kınadığı insanlara kaçıyordu.
Bir serçe konsa şehrin penceresine, tir tir titriyordu, soğuktan değil, betimlemelerinden insanların.
Serçe yüreği kadar yüreği yoktu. Yağmurda yola çıkacak kadar aciz, bunu kafaya takmayacak kadar düşüncesizdi.
Bulutların nereye gideceğinden çok yağmurun neyi değiştireceğini merak ediyordu.
Yolun da gücü vardı, çekip gidecek kadar cesur, nereye götüreceğini bilmeyecek kadar korkaktı.
Güçlü bir korkaklığı vardı, yola çıkmasına sebep!
O kadar kalabalık çıkmıştı ki yola, sanırsınız arı kovanına çomak sokulmuş ya da önü açılmış, durgunluğundan bıkmış suların!
Her yere dağılma hissiyle, herkesi rahatsız etme güdüsüyle gidiyordu!
Korkularından biri de, çatlaklara sızma tehlikesiydi!
Çatlaklığına sığındı.
Yağmur da yağıyordu Allah için!
Yanakları çorak bir tarla, yeşerene kadar yağıyordu.
Ağaçsız, iklimsiz, iyiliksiz bir şehirden, şehirlerin insanları adam edemediği düşüncesinden, insanların şehirlere yüklediği anlamsız anlamlardan kaçıyordu.
Ardında kendi enkazı, kendi depremi, kendi yalnızlığı, kendine yetmeyen şiirleri baka kalmasın diye, elindeki kibriti sımsıkı tutuyordu. Yağmur ellerini arıyorsa da bulamıyor, ellerini yağmurdan kaçırıyordu!
Sürekli kendinden kaçmaya heves edenlerin beylik laflarına bakıp gülerek içinden, hallerine acıyarak onların, kendine gelmeye gidiyordu!
Kendinden gelen gidebilirdi kendine! Biliyordu!
Yağmur şiddetini artırdığı anda içinde sıkıntılı bir umut belirdi, seçilmiyor, sevilmiyor ama adımları hızlandırmaya yetiyordu!
Bulutlar dağıldı aniden, bir göl başında buldu kendini, güneş yakmaya başlamış, kibriti ıslanmış, gözleri kararmıştı!
Yağmurdan olsa gerek, gölün kenarı tenha, otlar da sararmıştı…
Masmavi göle eğilip baktı, önce yüzünü gördü, benzi de otlar gibiydi. Elindeki kibriti güneşe serip, gerinerek kendine geldi önce, kendine gitmek için sonra kendini göle attı!
M’S


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir