KUTUPLAŞTIRANLARIN ARSIZLIĞI
Ülkemizde yaşayan insanların gerginlikleri had safhada…
Gerginliklerin temel kaynağı aslında terör falan değil. Eskiden de terör vardı ama kimse bu denli ayrışmamış, kutuplaşmamıştı.
Eskiden, zengin-fakir ayırımı vardı daha çok, işçi-memur, şehirli-köylü ayırımı vardı…
Sağ-sol çatışmalarının şiddetli olduğu yılları saymazsak, belirgin bir gerginlik yoktu.
Cumhuriyet kurulduğu günden beri halkımıza dayatılan bir yaşam tarzı vardı.
Kılık-kıyafetten tutun da, okullarda çocuklarımıza verilen tek tip eğitim dâhil, her kesim ciddi bir dayatılmaya maruz bırakılıyordu.
Halkın nereye oy vereceği bile kurallarla belirlenmiş gibiydi. O yüzden ülkeyi yöneten resmi ve gayri resmi kesim seçimlerden de korkmuyordu.
Cumhuriyet kendi zenginlerini türetmiş, devletin resmi jakoben anlayışına ters hareket edenler zengin bile olamıyordu.
Çok akıllıca kurulan bu düzende, özellikle Müslümanlardan, camide namazınızı kılıyorsunuz, oruç tutmanıza mani olan mı var? Diyerek hallerine şükretmeleri bekleniyordu.
Öyle de oluyordu. Başkaldıranın başı bir şekilde eziliyordu.
Muhafazakârlar içten içe homurdansalar da seslerini fazla yükseltmekten korkuyorlardı. Sesini yükseltenlerin de gidecekleri yer belliydi.
Bu içten içe homurdanma değildi aslında. İçte akan bir pınar vardı ama önünün açılmasını bekliyordu. Önü açılsa ırmak gibi akacaktı.
Özal döneminin sağladığı kısmi özgürlükten yararlanan muhafazakârlar, kendi ayaklarının üzerinde duracak kadar kıpırdanmaya, zengin olmaya, gazete, dergi çıkarmaya başladılar.
Sesleri kısık da olsa, etraflarındaki hâle gittikçe çoğaldı.
Erbakan Hoca’nın suyun önünü açma girişimi neticesinde pınar ırmağa dönüşmeye başladı. Ve su aktı, yolunu buldu.
Ak Parti iktidara geldi, nasılsa bunlar beceremez, “geldikleri gibi giderler” dediler ama gitmedi!
Ha bugün ha yarın derken sürekli yükselen bir ivmeyle gitmeyecekleri belli olunca eskinin güçlüleri, beyaz Türkler, eskilerden aldıkları güçle seslerini yükseltmeye başladılar.
Öyle yükselttiler ki seslerini, kimse kimseyi dinlemez hale geldi.
Rakı masasında birisi ortaya bir laf atıyor, ertesi gün gazete manşeti oluyor o laf, sonra tüm muhaliflerin diline pelesenk oluyordu.
Muhafazakârların ezildiği, baskı altında tutulduğu (kimine göre korkak, kimine göre zamanı değil diyerek)dönemlerdeki gibi susanlardan olmadı şimdinin muhalifleri.
O zamanlar belirginleşmeyen kutuplaşma şimdi çok belirgin hale geldiyse bu, muhaliflerin ya korkusuz olmalarından ya arsız olmalarından kaynaklanıyor.
Düşünün:
Ülkemizde terör bitsin diye masaya oturan devlete de, masayı yıkan teröristleri yok etmeye çalışan devlete de aynı minvalde ama şiddetini artırarak karşı çıkılıyor.
Bu durumda kimin kutuplaşmayı körüklediği net bir şekilde ortada iken, kutuplaşmanın baş sorumluları, kutuplaşmayı muhafazakârlara yükleyecek kadar korkusuz ve arsız olmaya devam ediyor.
https://twitter.com/saskinkelimeler


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir