ÖKSÜRÜKLE ÇIKMAZ CAN AĞIZDAN (Öykü)


ÖKSÜRÜKLE ÇIKMAZ CAN AĞIZDAN (Öykü)
Birazdan yeniden öksürecekti, ciğerleri dışarıya ağzından dökülecek gibiydi. Dökülmedi.
Ağzından en azından bir söz döküldü…
“Yarınlara bel bağlama
Bağlayıp da yüreğimi dağlama…”
Sustu sonra, ölümü düşünecek kadar sağlam değildi kafası, yaşamaktan kastıydı zaten ölüm.
Bir nefes daha çekti dışarıya doğru, ölüm döküldü ağzından.
Yüzü döküldü, döküldüğü yerden toplayacaktı yüzünü, ellerini bulamadı. Elleri göğsünde, gözleri gökyüzüne çevriliydi!
Sanki Yaradan yalnızca gökteymiş gibi…
Eller ne bilsin, dedi, içinden.
İçinden ediyordu duaları, herkesten farkı bu muydu bilinmez. Kimsenin bilmediği duaları vardı, herkes için.
Her duası bir rüzgâr koparıp getiriyordu, uzaklardan.
Uzaklaşmak da hakkıydı,
Öyle hissediyordu,
Bildiği tüm yaşamlardan…
Sağında solunda ilaç küpürleri vardı, ilaç kutuları.
Günde üç kez yazıyordu, günde beş kez yazan da vardı ama onu ezbere biliyordu.
Kapının kapalı olması, pencerelerin kapalı olması, gözlerinin kapalı olmasındandı.
Olmasın, dedi!
Kimse olmasın, kimselerin olmamasından aldığı huzuru göğsüne vurdu, göğsündeki elleriyle.
Kızılcık şerbeti de modaydı artık.
Süzülen kuşların kanatlarını takıyor iki yanına, kanat çırpmayı öğreniyordu yattığı yerden.
Allah ne muradın varsa versin dedi önce kuşlara. Sonra hemen pişman oldu.
Kuşların muradıydı kanatsızlık.
Kuşlar da yürümek, koşmak istiyorlardı.
Biz dedi, kuşlar ölürse, kimden öğreneceğiz kanat çırpmayı, boğulmayı nefessiz kalınca…
Takılıp gidecekti uçarak rüyasında, rüyasının peşinden…
Peşinen ödemişti rüyaların bedelini.
Acemilik çekiyordu, sanki önceleri hiç çıkmaya çalışmamıştı ciğerleri ağzından.
Kuşlar da öksürür mü? Diyerek konuyu kuşlara getirmeye çalışıyor ama kanatsızlık çekiyordu o zaman da.
Kanatıyorsun hazmımı, kızılcıkları kanatıyorsun dedi kuşlara.
Elleri buz gibi, alnı ateşler içindeydi, dengesiz şiirlerin çaptan düşmesiyle oldu ne olduysa, dengesiz beslenmeyi de göz ardı ettik mi kim tutar bizi?
Söz tutardı.
Söz, tutardı. Başının ikiye bir dönmesiyle bilinirdi sözün tuttuğu.
Oysa ne çok söz tutardı.
Bir dediğini iki etmez doktorların.
Doktorların çaresizliğini bildiği günden beri doktora laf etmezdi aynı zamanda.
Öksürmekten fırsat bulduğunda yeniden öksürmeye başlıyordu.
Öyle acemi öyle kapanarak içine…
Sığ hayatlar peşine düşmüş kuşların göklerdeki derinliğe şerh koyması gibi, yere dikmişti gözünü.
Uçmak rüyalarda güzeldi.
Hayra yorulan rüyalarda…
M’S
23.07
24.02′.15


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir