SENDE YÜZMEYE GELENİN SERİL AYAĞINA (Deneme)


SENDE YÜZMEYE GELENİN SERİL AYAĞINA (Deneme)
İçinde volkanları biriktirerek susuyordun, dişlerini geçirip birbirine, yumruklarını sıkarak susuyordun. Sustukça törpüleniyordu karşı koymaların, içine attıklarınla, dışında kalanlara, kıyas kabul etmez bir bakış fırlatıyordun.
Onca hezimetine rağmen, onca aldanmışlığına, onca hüküm süremeyişlerine kafa tutuyor,  ayakta kalmanın yollarını arıyordun. Kendi serpiştirdiğin taşlarla doluydu yollar
İnsanları tanımanın, insanları anlamanın bir işe yaramadığını gördün, anlaşılmanın işe yaramadığını gördüğün gibi.
Su gibi berrak olsan, bulanmadan aksan, kirliliğini çökertip içine durulsan da, nerden geldiğini bilemeyeceğin bir taşın etkisi gibi, parçalıyordu kafana dank edince,  hayallerini.
Sen dağlara çıkıp yarenlik ederken daim hüznünle, seni ırmağı kirlettin diye ovaya çağıranlara susuyordun. Irmağın payına düşen hissesi ne ki? Sen ırmağa uzak diyarların çocuğusun, akıp gitmek bozar seni. Susuyordun, diş biliyordun, patlayacaktın sen de volkan gibi, zamanı kolluyor, zamana isyan ediyordun.
Ansızın kendisini gösteren fırtına yıktı ağaçlarını, verdiğin emekler heba oldu birden bire. Birden bire geliyordun kendine, kendine her geldiğinde birden bire yaralıyordu ansızın içinden kopan fırtına.
Sen geniş zamanlarda kendi savruluşlarınla baş edemezken, yığınla kar dolduruyor baharın acemiliğinde yollarını. Yollar sana her davet gönderdiğinde gömülüp diz boyu cebelleşiyorsun kendinle.
Sorular uçuşuyor beyninde, yerli yerine oturtamıyorsun hiç birini, senden götürdüklerine sallıyorsun cevapları, cevaplar yetmiyor durulmana, kargaşa çıkıyor, kelimeler yeni anlamlara gebe.
Düşünce yollara, diyar diyar kendi gurbetini yaşıyorsun öz benliğinde, sana takıntıların eşlik ediyor, korkuların eşlik ediyor, korkuların seni sıkıştırdıkça köşeye, susuyorsun, ırmağı kirletmedin, bulandırmadın kimsenin suyunu, seni ürkek bir ceylan gibi görenlere fırlatmadın daha yumruğunu.
Yumruğun seni dövdüğü kadar inmedi henüz kimsenin sırtına, sen ciğerlerini söktün her kendine vurduğunda, ciğersizler almadı henüz paylarını.
Öyle dereyi geçerken at değiştirmek, yarı yolda bırakıp gitmek isteyenlere, sende olmayan hasletlerle seni içten içe öldürenlere bakmadın gözaltından. Sözlerini sıraladın, sözler inmedi inmesi gereken yerlere, taşın yerinde ağır olduğunu biliyorken kaldırmadı henüz seni oturduğun yerden.
Dehlizlerine düşmedi daha kimse, girmediler ki boğulsunlar içine, girmeye kalkışanlar tatmadılar daha vereceğin acıyı. Üzerinde gezinmek, keyif almak için gelenlerin nasıl serilirsen ayaklarının altına ve nasıl yüzdürürsen onları, masumca batanları nasıl kaldırıp, nefes almalarını sağlarsan; ezmek isteyenleri de öyle ala bora edeceğini görmedi kimse.
Seni öldürmeye gelenin sende dirilmeye niyeti yoksa ya niyetini gözden geçirmeli ya da dibe batacağını bilmelidir.
Hayat bir oyunsa, bu oyunda doğruya inanan kazanır, kuşkuyla kendini ve çevresini mahvedenler değil.
“ Çok mu üzdüler seni?
Sahiplenme, senin değil bu dikenler.”
M’S


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir