ARTIK GEÇMEYİ BİLİYOR ZAMAN(Deneme)


ARTIK GEÇMEYİ BİLİYOR ZAMAN(Deneme)
Hiç geçmek bilmeyen yıllar vardı çocukluğumuzda, bizi büyütmezdi zaman. Soranlara illa birkaç yaş fazla söylerdik, doğum yılını ne kadar büyük söylersek o kadar daha büyüğüz zanneden arkadaşlarımız vardı ilkokul yıllarında.
Süt içirmenin en kolay yolu erken büyürsün, bak komşunun çocuğu süt içip büyüdü gibi sözlerdi.
Boyumuz uzayınca, yaşımız da uzayacak zanneder sürekli zıplardık. Çocuktuk işte, bir an önce kurtulma hevesindeydik o çağlardan. Delikanlı olduk çok uzun zaman sonra, yorucuydu, ne zor şartlar altında bekledik delikanlı olmayı, cebimizde çakı taşıyacak, ayna ve tarak bulunduracak, saçlarımızı parlatıp caka satacaktık.
Kendi kıyafetimizi kendimiz alıp, adam yerine konulacaktık gittiğimiz yerlerde. Babamızla birlikte yürürken, babamıza selam veren olunca hemen biz alacaktık ondan önce selamı, selam verenin hoytak bakışlarına aldırmadan.
Sigara içmeyi marifet bilip büyüklük alameti zannedecektik, pantolonu ütüleyip çıkacaktık meydana, meydanlar bizim olacaktı.
Ara sıra gündeliğe gidip baba parası yememeyi şiar edinecektik. Adam olacaktık kısaca. Büyüyüp de kaç kişi adam oldu hesabını yapmadan.
Gün geldi, verilen sözler tutuldu, süreç devam etti ve biz de büyüdük. Herkes gibiydik işte, çocukluktan başlıyordu büyümek, yıllanmak, yaşlanmak, keskin sirke olmak, unutulmak, unutmak ve umutlanmak…
Unuttuklarımız etkilemedi bizi, unutanlara sitem ettik, umutlarımız bitmedi, umutlananlara dudak büktük hep.
Çocukken geçmeyen asi yıllar, akıp gitmeye başladı, zamanı durdurmak şöyle dursun başımız döndü geçen zamana bakakaldık ardı sıra.
Heybemizde ne var diye dönüp bakma cesareti gösteremedik, aynalar da artık aşina değil bize. “Geç fark ettik tünelin ucunda gördüğümüzü sandığımız ışığın, üzerimize gelen kamyon farı olduğunu.” dediği gibi şairin, artık yıllar üzerimize gelen bir kamyondan farksız ve altında ezilmemek için iyi bir taktik izlemek mecburiyetindeyiz.
Çocuklar büyüyememekten şikâyetçi, gençler orta yaşın güzelliğine erememekten… Yaşlılar bir an önce ölüp gitme korkusuyla muzdarip. Yapabilseydim ve yapsaydım ikilemiyle didişir durur gençlik ve ihtiyarlık, kollarında hayatın.
Gerçek olan şu ki; hiçbir yaş o yaşı yaşayana cazip gelmiyor, kimisi geçmişe takılıp anı öldürüyor, kimisi de geleceğe takılıp berheva ediyor zamanı.
Fazla söze ne hacet, zamanın en güzel tanıklarından biri olan Sezen’e kulak verelim;
 
Takvim
Yıllar mı hızlandı yoksa?
Ne çabuk geçiyor upuzun günler, geceler?
Daha dün gibi derler ya hani,
Meğer herkes kurarmış böyle cümleler…
Vakit geçmek bilmezdi oysa
Hangi ara koptu yaprak yaprak takvimler?
Akarken biriktir derler ya,
Kasam boş, kalbim kırık,
Elde yine hüzünler!
Her günahın tadına, dünyanın batağına,
Batacağım kadar battım!
Meğer herkes tanışıyormuş,
Bir gün mutlaka gerçeğin ta kendisiyle.
İnsan buna da alışıyormuş,
İnsan dayanıyormuş bütün gücüyle…
M’S
08 Temmuz 2009


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir