ŞEYTANIN GÖR DEDİĞİ (Deneme)


 
 
 
 
sami
ŞEYTANIN GÖR DEDİĞİ
Terk edilmiş bir oda, dağınık olur mu hiç?
Dağınık evlerde yaşam belirtisi vardır. Öyle bilinir.
Dağınık şehirlerde vardır hayat. İçine sindiği kadar, içinde öldüğün kadarsındır.
Beynini patlatırcasına birkaç cümle duymak istersen, dağınık ve terk edilmemiş odaları mesken tut derim ben. Haddime düşer bu kadarı.
Şeytanın ayak izlerini görebilirsin terk edilmiş evlerde. Şeytanlaşan cümlelerin de. Beynini zonklatır, patlatmak ne kelime?
Şeytanın gör dediği yerleri toplarsın. Son bir heyecanla. Giderken başın girmez şeytanla derde!
Bir bardak çay hatrına yaşarsın sonra. Çayın deminden şeytana ne! Çayın gücünden, bağlayıcılığından bir de!
Umut hep kalır şeytanın gör dediği yerde. Görmezden geldiğine bakma!
Toparlarsın evi, şehri, yağmurları. Ardına bakmamazlık etmeden, bilmemezlik etmeden sana git diyen gerçeği.
Eğip bükersin lafı sonra. Bulutları ulayarak birbirine. Bulutlar ki, biriktirir şimşekleri sinesinde!
Çarptıkça dağılırsın birbirine. Çarpılırsın. Çarpar seni yağmurlar.
Her gün seney-i devriyesini yaşarsın topladığın odanın duvarlarına bakarak, dağınık olmayan kafanı çekersin içine.
Sıradan adımlar atarsın. Nereye gittiğini bilir, ne olacağını bilemezsin.
Adım adının yanında eğreti duruyor, dersin. Bin bir güçlükle bir araya getirdiğimiz.
Derli toplu savaş başlar sonra. Kimsenin kimseyi vurmaya kıyamadığı, cesaretse had safhada!
Pamuk ipliklerini dolaba kaldırırsın, dolabı bulutlara. Buluttan nem kapma vakti geçeli çok olmuştur.
Şarkıların açtığı yaralar niye kapansın ki hem?
Şeytan hokus pokus evresinden çıkalı çok olmadı mı?
Şapkadan çıkan derli toplu bir oda!
Yaşam belirtisi, belirtili nesne gibi değildir. Öznesi de yoktur cümlenin, yüklemi de! Yüklendikçe gözüne, bakarsın önce, görmek sonraki iş. Sonraki iş olması –di’li geçmiş zaman. Umulan, umuldukça kaybolan izleri.
Duvarların suratına fırlatacak birkaç şeytan tebessümü vardır, hınzırca karşına çıkan. Tahkir eder seni, tenzih edeceksindir, iş işten geçmemiş olsa olurdu aslında!
Çözümü zor olan bilmeceleri bir bir çözersin sonra. Kendiliğinden. Kafa yormadan üstelik.
Garip bir muamma işte. Çözdükçe dolanır ayaklarına, çözmek için can attığın bilmeceler.
Sorularının sorunların olduğunu görmezden geldiğinden beri, “hiçbir soru masum değildir” diktesini ezberletsen herkese ne fayda?
Besmelesiz bir sabahın olmadığından dem vuradur sen. Elinde el feneri, uzaklardan da olsa gösterir şeytan görmemen gereken dağınık odayı. Topla der, iz kalmasın senden, git artık. Geride bir ölüm sessizliği bırak. Geride bırak her şeyi.
Her şey olup biter. Geride derli toplu bir şehir kalır. Kimsenin yaşamaya cesaret edemediği. Dört duvar kalır. İzler kalır. Silinmeyecek olan.
Sözler? Kalmaz. Sözlerin kalma gibi bir huyu yoktur. Bir nehir gibi akar sözler, derli toplu odanın içinde.
Kimini yeşertir ırmaklar, kimini boğar. Sözler de öyle!
M’S


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir