İlnur Çevik:PKK-Ergenekon kardeş gibidir



 
 
 
 
 
 

Demirel ve Erbakan’a danışmanlık yapan İlnur Çevik, “PKK ile Ergenekon ittifakını deşifre edince ipimi çektiler” dedi ve ekledi:
 



Osman Sağır-Adem Demir’in röportajı

Öcalan, İmralı’dan Kandil’e “AK Parti güçlendi. Kemalist güçler buna engel olmalı. Türkiye’ye saldırıları artıralım” mesajı gönderdi. Celal Talabani mesajı duyup İlnur Çevik’e aktardı. Çevik de Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Milli Savunma bakanına iletti. Milli Savunma Bakanı, bilgiyi Genelkurmay ile paylaştı. Çevik, ardından “Birileri kapılarımızı açık bırakmış. Bu kapılardan PKK’lılar içeriye şakır şakır giriyorlar” diye yazıp, bağlantıları deşifre edince Turkish Daily News’teki görevinden alındı. 

İlnur Çevik bir dönem güçlü bağlantıları olan bir gazeteciydi. 2 yıl boyunca Süleyman Demirel’in başdanışmanlığını yaptı. Refahyol hükümeti Başbakanı Necmettin Erbakan’ın danışmanı olarak çalıştı. Bu görevleri yürütürken de Irak’ın kuzeyinde birçok iş yaptı. Yıllarca Kürt Federe bölgesine gitti- geldi. Oradaki siyasi aktörleri yakından tanıdı. Özellikle Celal Talabani ile yakın ilişkiler kurdu. Kürt meselesi ve PKK hakkında derin bilgilere vakıf oldu. Öyle ki; bazen başbakanlara iletmek için getirdiği mesajlardan dolayı başı belaya girdi. Çevik, 2004 yılında yeniden çatışma kararı aldıran İmralı hükümlüsü Öcalan’ın Kandil’e gönderdiği “AK Parti güçleniyor. Kemalist güçlerle hareket edin ve savaşı yeniden başlatın” mesajının kim tarafından kendisine verildiğini, bunu kimlere ilettiğini ve bundan ötürü başına neler geldiğini anlattı. İşte söyleşiden bazı bölümler. 

-Öcalan’ın 2004 yılında Kandil’e gönderdiği mesajdan önceden haberiniz olmuş. Kim ne amaçla bu mesajı aracılığınızla Başbakana gönderdi anlatır mısınız?

Adalet ve Kalkınma Partisi, 2004 yılındaki yerel seçimleri rakiplerine büyük fark atarak kazandı. O zaman ben Turkish Daily News gazetesindeydim. Olayları yakından takip ediyordum. Bir gün Celal Talabani haber gönderdi: ‘Çok önemli şeyler var, görüşelim’ dedi. Cengiz Çandar ile Süleymaniye’ye gittik. Talabani ile oturduk uzun uzun sohbet ettik. Talabani bize dedi ki “Öcalan’ın Kandil’e geçtiği talimatları bizim istihbarat yakaladı. Öcalan diyor ki; ‘AK Parti güçlendi. Kemalist güçler buna engel olmalı. Yeniden Türkiye’ye saldırıları artıralım. Yani terör tırmanacak. Bunu lütfen Başbakan’a iletin. Biz Başbakan’ı destekliyoruz.” Mesaj çok önemli ve Başbakan Erdoğan’a iletmemizi istiyordu. Bunun üzerine Cengiz ile bakıştık. Ama bu bilgiyi başka yerlerden de teyit etmemiz gerektiğini düşündük. 

SINIRLAR KEVGİRE DÖNMÜŞ

-Sonra neler yaptınız?

Bu mesajın Barzani cenahından da teyit edilmesine karar verdik. Erbil’e telefon ettim. Neçirvan Barzani’ye gelmek istediğimizi söyledim. ‘Hemen gelin, yurtdışına gideceğim sizi bekliyorum’ dedi. Bir araya geldik, Talabani’nin söylediklerini ona aktardık. ‘Az bile söylemiş. Öcalan diyor ki; ‘Nakşibendiler hem Türkiye’yi hem de Erbil’i (Barzaniler Nakşibendi) ele geçirdi. Buna karşı birlik olmalıyız’ Askerler bu işin içinde. Hükümetin güçlenmesini istemiyorlar. Terör tırmansın, biz devreye girelim diyorlar.’ Barzani de Talabani gibi Öcalan’ı yönlendirenlerin askerler olduğunu vurguladı. 

-Türkiye’ye döndükten sonra mesajı yerine ulaştırdınız mı?

Barzani’den de kuvvetli bir teyit alıp Ankara’ya döndük. Başbakan’dan randevu aldım. O randevudan bir gün önce İngiltere Büyükelçisi Peter Westmacott beni aradı. Yakın dostumdur. ‘Bir yemek yiyelim’ dedi. Buluştuk. Peter bana uydu resimlerinden PKK’lıların büyük gruplar halinde Türkiye’ye geçtiğinin tespit edildiğini söyledikten sonra: ‘Bildiğimiz kadarıyla askerler sınırları iyi kontrol altına almıştı. Son model elektronik cihazlarla gözetliyorlar. Ne oldu da sınırlar böyle aşılıyor? Türkiye’ye yoğun PKK’lı geçişleri var. Sınırlar kevgire dönmüş. Haberin olsun’ dedi. Bunun üzerine Talabani ve Barzani’nin anlattıklarını Westmacott’a aktardım. 

-Üç güçlü teyitten sonra Başbakan’a çıktınız mı?

Hem Başbakan Erdoğan hem Dışişleri Bakanı Abdullah Gül hem de Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’e gittim anlattım. Erdoğan ve Gül beni dinlediler. Gönül ise ‘B
unları Genelkurmay Başkanıyla paylaşacağım’ dedi. Gönül, o zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile görüştükten sonra beni aradı. Bana ‘Özkök asker böyle bir şey yapmaz ama aramızdaki bazı unsurlar böyle bir şey yapmışsa da bir şey diyemem’ dediğini aktardı. 

-Özkök’ün ‘unsur’ olarak nitelediği bir kısım askerlerin kim olabileceğini düşünüyorsunuz?

Ergenekon ve diğer davalardan yargılanan bir kısım askerler olabilir. Zira o dönemde birilerinin farklı faaliyetler içinde olduğu sonradan ortaya çıktı. 

ÖZKÖK İŞİME SON VERDİ

-Siz anlattıktan sonra neler yapıldı?

Mesajı gerekli yerlere ilettikten üç hafta sonra hiçbir gelişme yaşanmadı. Ama bu arada terörist unsurlar saldırılarına başladı. Bunun üzerine Turksih Daily News gazetesinde bir makale yazdım. Dedim ki; ‘Birileri kapılarımızı açık bırakmış. Bu kapılardan PKK’lılar, içeriye şakır şakır giriyorlar. Her halde sınırları koruyanlar AK Parti il ve ilçe teşkilatları mensupları değil. Demek ki askerler görevlerini yapmıyorlar.”
Bu makalenin yayımlanmasının üzerinden bir hafta bile geçmeden Ertuğrul Özkök beni aradı ve bana ‘Artık seninle çalışamayacağız. Genel yayın yönetmenliğini bırak’ dedi. Bu makale ile ipim çekilirken aynı sırada da Cengiz Çandar’ın CNN Türk’teki programına son verildi. O aralar Çandar “Neler olur?” diyerekten Ankara’ya geldi. Emniyet İstihbarat Daire Başkanı ile görüştü. Bu emniyetçi “28 Şubat’ın kalıntıları sizlerle hâlâ uğraşıyor. Biz sizleri korumaya aldık. Ama şunu bilin. Bu işlerin arkasında Şener Eruygur ile Aytaç Yalman var’ dedi. 

ORTAK DÜŞMAN AK PARTİ

-PKK ve silahlı kuvvetlerin bazı unsurlarının ittifak etmelerinin amacı ne?

Ortak düşman AK Parti. Hem PKK hem de bazı askerler, AK Parti’nin önlenemez yükselişinin önüne geçme noktasında ittifak kurdular. Ben sonradan şunu anladım. Olayı Başbakan Erdoğan’a anlattığımda meğerse AK Parti hükümetleri daha silahlı kuvvetleri zaptu rapta alamamış. Eğer olmuş olsaydı gelişmeler çok daha farklı sonuçlanırdı. 

-2004’te başlayan ve daha sonra artarak devam eden bir şiddet olmasa bile, eylemlerini sürdürerek varlığını hissettiren bir PKK var. Sizce neden bu örgüt minimize edilemiyor?

Pek çok metod denendi. Anlaşma yolunun tercih edilmesinin de bazı olumsuzlukları var. Çünkü toplumun kayıpları oldukça fazla. “Konuşarak halledilmeli” denildiği zaman halk kayıplarını gündeme getiriyor. Hiçbir bir hükümet, şehit veren ailelerin hassasiyetlerine rağmen anlaşarak işi çözme hususunda fazla ileri gidemiyor. Tabii yaşanan acılara rağmen ülkeyi idare edenlerin daha fazla cesurca adımlar atması gerekiyor. Başbakan Erdoğan, Oslo görüşmeleriyle bazı adımlar attı. Silahların çözüm olmadığı kesindir. Konuşarak çözmeye çalıştığınız zamanda toplumun bir kesimi “Teröristle nasıl konuşursun” diyerek feryat ediyor. “Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” durumu. 

GÜVENLİK BÜROKRASİSİ ARKADA ENKAZ BIRAKTI

-Başdanışman olduğunuz dönemde Demirel ve diğer kurumların başındaki insanlara “kan kanla yıkanmaz” dediğinizde onlar size ne diyorlardı?

İlk ateşkes karanın alınmasında benim de katkım oldu. Süleyman Demirel’in başdanışmanlığını yaptığım 1991-93 yılında iki ay asker cenazeleri gelmedi. Ama iki ayın ardından 33 askerimiz şehit edildi. Demirel hep ‘Devletin, teröristlerle görüşemeyeceğini ve bu kadar kanın üzerine konuşarak uzlaşamayız’ diyordu. Demirel’den sonra Tansu Çiller dönemi başladı. İş güvenlik bürokrasisine havale edildi ve çığırından çıktı. Ne yazık ki en çok faili meçhul cinayet ve köy yakma olayları o yıllarda yaşandı
. Asker “bildiğini” yaptı ama arkasında enkaz bıraktı. Bölge halkı da kaybedildi. 

ÖZAL ÇÖZÜME YAKLAŞTI, ERBAKAN AÇIK FİKİRLİYDİ

Tayyip Bey’e fırsat verilmeli

-Tanıdığınız başbakanlardan hangisi çözüme en çok yaklaştı?

Rahmetli Turgut Özal ile çalışmadım ama çok iyi bir diyaloğum vardı. Özal çözüme çok yaklaştı. Erbakan açık fikirliydi. Çözmeyi çok arzuluyordu. Üçüncüsü de Erdoğan’dır. Tayyip beye, Kürt sorununu çözme fırsatı verilmelidir. Maalesef, meseleyi iyi niyetle çözmek isteyen bir başbakana el uzatma yerine tam tersine, birileri işi çığırından çıkarmaya çalışıyor. Bunlar barışı istemeyenlerdir. Türkiye’de bazı dönemler, silahı elinde tutan dağdaki teröristi rantı için kullanmış. Askerlerin bir kısmı gerektiğinde Öcalan’a “savaş” demişler Öcalan çatışma kararı vermiş. Ateşkes demişler silahlar susmuş. Çünkü Türkiye’de birileri bu şiddet ve çatışma sarmalında nemalandı. Nasıl ki birileri 28 Şubat sürecinde nemalandıysa aynen öyle bir durum akan kan üzerinden sağlandı. Büyük paralar kazandı. Bu rantı birileri bırakmak istemiyor. Sıkıntı burada. Korkunç durum budur. İnsan olan bunu yapamaz. Eğer bu durum olmasaydı Türkiye şu anda lider bir ülkeydi.
{fcomment}

 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir