ELİNİ VİCDANINA KOY, VİCDANIN VARSA!


ELİNİ VİCDANINA KOY, VİCDANIN VARSA!

Yaptığınız işin, etkinliğinizin, gücünüzün niteliğini veya boyutunu ölçmek istiyorsanız, kapalı kapılar ardında sizin için ne konuşulduğunu öğrenmeye çalışın.

Sakın ha, size muhalif olanlardan değil.

Muhalif olanlar ezber bozmadan yüklenirler Allah ne verdiyse. Olaylara nesnel olarak bakanlar hariç.

Toplumda, yöneten konumunda olan her kim varsa; devleti yönetenler, bir şehri yönetenler, bir ilçeyi yönetenler…

Başbakan, bakanlar, belediye başkanları, kurum yöneticileri, mülki amirler, sivil toplum kuruluşlarının başındaki isimler…

Siz siz olun, muhaliflerden değil, içinizdekilerin size ayna tutmasını isteyin.

Gereksiz kasıntılara, laf dolandırmalara, birkaç yaldızlı cümlelerle, alıntılarla, hitabet yeteneği ile insanları kandırmaya çalışmayın.

İnsanlar, en az sizin sizden yukarıdakilerin hatasını gördüğünüz gibi, sizin de hatalarınızı görüyor.

Siz hatadan beri değilsiniz.

Siz eleştiriden muaf değilsiniz.

Ayna vazifesi yapanları dışlama lüksünüz yok.

Ara sıra ayağınız yere bassın, toprak tüm enerjinizi alır ve size belki ölümlü olduğunuzu anımsatır.

Siz de o toprağa bastığınız ayaklarınızın üzerinde durur fazla uçmazsınız.

Ne mi diyeceğim?

İnsanlar, duygularını, sahiplenmelerini, kol kırılır yen içinde kalır’larını içlerinde yaşıyorlar. Aidiyet duygusu, biz bilmeyiz böyükler bilir mantığı hâkim insanımızda.

Bizden olan hata yapsa bile, bizdendir.

Buraya kadar hoşunuza gitti değil mi?

Ya iç sesler?

O iç sesler gelmiyor mu kulağınıza?

Toplumda yükselen homurdanmalar?

“Bize yakışmaz bu yaklaşım, biz eleştirdiklerimizin durumuna düşmemeliyiz, biz kul hakkı yiyen bir gruba ait olamayız, bizden alınan vergiler, bizden kesilen aidatlar nereye gidiyor? “

Gibi cümleler sizin de çınlatmıyor mu kulağınızı?

“Yel eserken harman savurmak.” Çiftçilerin deyişi idi.

Ne zaman bu cümle her yerde geçer bir söz oldu?

Su akarken testiyi doldurun, yiyin efendiler yiyin… Diyenlere etmedik laf bırakmıyordunuz, ne oldu size?

Bu homurdanmaları ve iç sesleri bastırmak için kullandığınız o klasik kaçış cümlesi: “Ona da bir makam verilseydi bu lafları etmezdi.”

Yok ağalar…

Fildişi kulelerde barınmak, insanlara yukarılardan bakmak, insanları dinlemeyi zül addetmek, eleştirilere kulak tıkamak sizi ‘karizmatik’ göstermiyor.

Cebinize bir kuruş girmediğini iddia edebilirsiniz, herhangi bir makamda gözünüzün olmadığını söyleyebilirsiniz, dişinizle, tırnağınızla bir yerlere geldiğinizi dile getirebilirsiniz.

Onlar daha beterini yaptı, başkası yaparken iyiydi de şimdi mi kötü oldu? Biz yönettiklerimize sahip çıkıyoruz gibi vicdanınızı rahatlatmaya yarayan cümleler, başınızı yastığa koyunca uyutmuyorsa sizi, kendinizi sorguya çekmek zorundasınız. Yok, daha da kötüsü, uyumanıza engel olmuyorsa, vay halinize!

Ateşin yakınındakiler ısınır madem.

Ateşe yakın olanlar, ateşten şikâyet etmeyecek öbür tarafta!

mustafasus@hotmail.com

{fcomment}

 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir