AŞİNALIK NEDEN HÜRMETSİZLİK DOĞURUR?


AŞİNALIK NEDEN HÜRMETSİZLİK DOĞURUR?
Kavuşup bitmesini mi istersiniz sevginizin, yoksa kavuşmamayı mı göze alırsınız hiç bitmemesi için?



İnsanlar bir araya gelerek neden mutlu yaşamasını bilmezler? Çok muhabbet mi ayrılık getirir yoksa mesafeler azalınca üzerimizdeki bir büyü mü bozulur?
Hani derler ya, komşunla iyi geçin. Ama bahçe duvarını da yıkma!
Sanırım samimiyetle, yüzgöz olmayı birbirine karıştırma durumudur bu. Yani bir nevi bozulması tılsımın…
Çok iyi bir yaşayıcı iseniz, her seferinde farklı farklı düşünceler, olmadık fikirler ortaya atabiliyorsanız, ilgi odağı olmaya devam edebilirsiniz. Ama kesinlikle bir oyun değildir bu. Yaşamla ilgili basit bir kuralı öğrenin. İnsan davranışlarını tetikleyen bir değil iki duygu vardır: Korku ve ümit. Allah inancı dâhil tüm düşüncelerimizi eyleme geçiren duygular, göz ardı etmemek lazım.
Yakınlarınızın  ‘’Yeter artık daha başka numaraların yok mu?’’ biçiminde iç feryatları arasında bir yaşam tarzınız varsa, çekilmez birisiniz demektir. Peki, başka bir yol yok mu?
Ne hayatınız tek düze olacak, ne de mesafeleri uzatacaksınız. 
“ Aşkın sigortası korku ve ümidi bitirmemektir.”
En yakınınızla bile olumsuzluklar yaşarsınız. Sözlerden gücenilir, davranışlar eleştirilmeye başlanır.
Uzaktan hoş gelen davulun sesi, yakınlaştıkça kulağınızın dibinde hoşunuza gitmeyen gümbürtüler meydana getirir.
Her şeyinizi biliyordur artık yakınınızdaki kişi (eşiniz, ev arkadaşınız, dedeniz, her kimse artık).
Uzaktayken o gözleri dalıp gitmeler, duygu yoğunluğu yaşamalar yerini monotonluğa bırakmıştır.
Ya atılan bir imza, ya verilen sözlerdir sizi bir arada tutan…
Hiçbir zaman sırtınızdan çıkartmayacağınızı sandığınız bir kıyafetin artık eskimesi gibidir, eski ışıltısını kaybetmesi…
Aslında hiç kimse sizi iple çekip bağlamamıştır. Ama her çağrıldığınızda gidiyorsanız bir ipe de gerek yoktur zaten. ‘’Sende kaybolmak isterim.’’ dediğiniz sevdiğinizde kaybolmuşsanız sevginiz de kaybolmuştur. Kaybolmanın manası da kaybolmuştur. İşte bu, korkuyu kaybettiğiniz andır.
Ezberlenmişinizdir artık, koruyamamışsınızdır mesafeyi, yaklaştıkça daha bir uzaklaşmışsınızdır.  Sizin için bir tiyatro sahnesidir yaşam, kim ne kadar rol çalarsa o kadar az mutlu olacaktır. Kendinizi ve yanınızdakini kandırmaktan başka bir işe yaramayacak yaptığınız iyi şeyler. Kimse samimi olarak yaklaşmayacak birbirine, iyiliklerinizi lütuf gibi görüp, bunun size geri dönüşümünü bekleyeceksiniz. Bahçe duvarını yıkacak kadar aptalsanız, yenisini yapacak zekâ da aramazsınız kendinizde. İşte bu da ümidi kaybettiğiniz andır.
Zihni meşgul eden sorunlarınız gün geçtikçe çoğalacak, içinden çıkılamaz hale gelecek, üzerini örttükçe daha çok kabaracak, artık komşunuzun taşınmasını beklemekten başka şansınız kalmayacak.
Kişisel gelişim uzmanlarının söyledikleri palavralara aldırıp hiçbir sorun çözülmedik kalmasın deyip, sorunları bir kalemde çözmeyi planlar ve buna göre hareket ederseniz, merak etmeyin, çözmeye çalıştıkça daha da karmaşık hale gelecektir. Çünkü yeryüzünün en tesirli ilacından (sevgiden)  tahrip olmuş bir kişiliğiniz var. Ve antidot olarak nefrete sarılacak kadar da zekisiniz.
Eğer okuduklarınızın bir kısmı sizi üzdüyse şunu aklınıza getirin: Verdiklerinizi geri isteyemezseniz, siz de yeni şeyler üretin. Ama bu sefer daha dikkatli paylaşın. Elbette her mesele bugünden yarına hallolacak kadar basit olamaz, özellikle insan ilişkilerinde düzelme, yavaş bir süreç izler.
Sahipsiz değiliz ki, çoğu ümitler gibi sıkıntılar da bitimlidir.
mustafasus@hotmail.com


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir